“Allah’ın âsâr-ı rahmetine bir baksana: Toprağı, öldükten sonra, tekrar nasıl
diriltiyor? İşte o Allah, bütün ölüleri muhakkak diriltecektir, hem O, her şeye
kâdirdir.”
(Kur’an, Rûm, 50)
Çık da bir seyret bahârın cûş-ı rengâ-rengini;
Nefh-i Sûr’un dinle mevcâ-mevc olan âhengini!
Bir yeşil kan, bir yeşil can yağdırıp, kudret, yere;
Yemyeşil olmuş fezâ; gömgök kesilmiş dağ, dere.
En kısır toprak doğurmuş, emzirir birçok nebat ;
Fışkırır bir damlacık ottan tutup sıksan, hayât!
Dün, kemikten külçe halindeydi her çıplak fidan;
Bak: Ne sağlam kan, bugün, dolgun yüzünden damlayan!
Dün, kudurmaktaydı ormandan cahîmî bin zefîr;
Âşiyan tutmuş, bugün, her dalda perran bir safîr!
Dün, nigeh-bânıydı milyarlarca zî-rûhun sübât ;
Silkinip çıkmış o mahbesten , bugün, bir kâinât.
Dün, ne mâtemdeydi âlem! Yer hazin, gökler hazin;
Sûr-i fıtrattır bugün: Fıtrat bugün sahrâ-güzin!
İşlemiş kırlarda yer yer kudretin feyyâz eli,
Öyle yapraklar ki sun’undan: Gidip bir görmeli!
Öyle amma, gördüğüm elvâh-ı şevkin rağmine
Bende hâlâ zevke benzer duygu yok, hâlâ yine!
Bir değil, yüz bin bahâr indirse hattâ âsuman;
Hiç kımıldanmaz benim rûhumda kök salmış hazan!
Dem çeker bülbül... Benim beynimde baykuşlar öter!
Sonra, karşımdan geçer bir bir, yıkılmış lâneler!
Âşinâlık yok, hayâlin konsa en bildik yere,
Yâd ayaklar çiğniyor: Düşmüş vatan yâd ellere!
Başka ses bilmem, muhîtimden enîn eyler hurûş;
Beklerim, dinsin bu mâtem; beklerim, olmaz hamûş!
Âh! Tek bir âşiyandan bin yetîmin nâlesi
Yükselirken, dinleyen insan mıdır bülbül sesi?
Duygusuz olmak kadar dünyâda lâkin derd yok;
Öyle salgınmış ki mel’un: Kurtulan bir ferd yok!
Kendi sağlam... Hissi ölmüş, ruhu ölmüş milletin!
İşte en korkuncu hüsrânın, helâkin, haybetin!
Ey, ölüm renginde topraktan hayat i’lâ eden,
Bir yığın toprak da olsak, sâde çiğnenmek neden?
Başka tıynetler mi hep şâyân olan ihsânına?
Âh, yükselsem de, bir düşsem senin dâmânına !
Bir nesîm ister kımıldanmak için canlar bugün;
Bir nesîm olsun, İlâhî... Canlanır kanlar bütün.
Nev-bahârın rûhu etsin bir de bizlerden zuhûr...
Yoksa, artık Sûr-i İsrâfîl’e kalmıştır nüşûr!
30 Cemâziyelâhir 1331
23 Mayıs 1329
(5 Haziran 1913)