“Ölen insan mıdır, ondan kalacak şey: Eseri;
Bir eşek göçtü mü, ondan da nihâyet: Semeri.”
Atalar böyle buyurmuş, diye, binlerce alın,
Ne tehâlükle döker, döktüğü bîçâre teri!
Şu, bekâ hırsına akl erdiremem, bir türlü,
Sorsalar, bence, temâyüllerin en derbederi:
Hadi, toprakta silinmez bir izin var, ne çıkar,
Bağlı oldukça telâkkiye hakîkî değeri?
Dün, beyinlerde kıyâmet koparan “hikmet”i al,
Bugünün zevkine sor: Beş para etmez ciğeri!
Gündüzün, başların üstünde gezen “şâheser”in,
Gece, şâyed, araşan, mezbeledir belki yeri!
İsteyen almaya baksın boyunun ölçüsünü,
Geri dur sen ki, peşîmân atılanlar ileri.
Bilirim: “Hep de semermiş!” diyecek istikbâl,
Tekmelerken şu kabarmış sıra kümbeltileri .
O ne çok bilmiş adamdır ki: Gider sessizce,
Ne esermiş, ne semer, kimsenin olmaz haberi!
Hilvan, 21 Mart 1346 (1930)