Eyvâh, ıssız diyâr-ı dilber ...
Her hatvesi bir mezâr-ı muğber!
Uçmuş da içindeki terâne
Kalmış sessiz bir âşiyâne.
Yer yer medfûn durur emeller...
Gûyâ ki kıyâm-ı haşri bekler!
Yâ Rab! Niye böyle bir yığın hâk
Olmuş yatıyor o buk’a-i pâk?
Yâ Rab, ne için o lem’a nâbûd ?
Yâ Rab, ne için bu sâye memdûd ?
Yâ Rab, ne demek harîm-i cânan
Üstünde bu perde perde hicran?
Lâkin görünen kimin hayâli?
Cânan gibi tıpkı yâl ü bâli...
Gîsû-yi siyâh-ı târumârı,
Altında cebîn-i lem’adârı,
Zulmetler içinde subh-i mahmûr;
Yâ gözbebeğinde nazra-i nûr;
Yâ ebr-i bahâr içinde cevvâl
Bârân şeklinde dürr-i seyyâl;
Yâ sînede her zaman coşan yâd,
Yâ kayd-i bedende rûh-i âzâd.
Ey tayf-ı nigeh-firîbi yârın,
Olmaz mı bir ân için karârın?
Heyhât, serâb-ı şavka döndün...
Karşımda parıldamanla söndün...
Kimden sorayım ki nerde dilber?
Makber gibi samt içinde her yer.
Cânan! Cânan!.. dedim, arandım...
“Bir aks-i nidâ” dedikçe, yandım!
Yâ Rab, neye hem sağır, hem ebkem,
Dağlar, dereler, bütün şu âlem?
Ey sevdiğimin sevimli yurdu,
Hâlin bana şimdi pek dokundu!
Aç sîneni; yâd-ı nükhetinden
Bir şemmeye kâilim bugün ben.
Bir vakt o şemîm-i nâz-perver
Tâ subha kadar yanımda bekler,
-Ümmîde verip bekâ sabûhu -
Sermest-i safâ ederdi rûhu.
Heyhât o nesîm-i sâf şimdi
Nâzan, nâzan semâya gitti.
Ey lâne-i târumâr söyle,
Cânan sana artık inmiyor mu?
Ey mâtem-i pâyidâr söyle,
Sâhandaki nevha dinmiyor mu?
Ey ebr-i semâ-güzîn-i seyyâr,
Yâdında mıdır o nazlı reftâr ?
Ey darbe-i bâda karşı, ra’şân ,
İnşâd-ı enîn eden nihâlân !
Bir şi’r-i revân olup da cânan,
Geçmez mi bu gölgeden hırâman ?
Ey dilber-i mihriban, zuhûr et!
Ömrüm gibi ansızın mürûr et!
Yâ kalb-i fezâya bir hutûr et:
Âfâkımı lem’a lem’a nûr et.
Bin nevha-i cân içimde pür-cûş
Geldim bu garîb yurda, medhûş.
Feryâdımı yok mu eyliyen gûş?
Yâ Rab, bu nasıl cihân-ı hâmûş:
Bir “yok!” diyecek sadâ da yokmuş!..